Umudun Bittiği An
Eylül ayının öylesine günlerinden biriydi. Güneş son ışıklarını yeryüzüne göndermege çalıştığı bu saatlerde iskelede pek çoğu amaçsız bir telaşı görmek için mutlaka gözlemci olmaya gerek yoktu.Bazıları ciddi olarak gece için teknelerini hazırlarken bazıları ise sözde yardım eder gibi görünüp akşama teknede kendilerine bir yer ayarlayabilmenin ince hesaplarını yapıyorlardı.Her ne kadar her teknenin tayfası belli idiysede yine de bir “acaba” gibi bir ümit vardı içlerinde.Çünkü bu kişiler için yıllardır hayallerini süsleyen ve bu güne kadar gerçekleşmesi mümkün olmayan fakat “Belki leri”olan ümitsiz bir ümitti bu.Aslında geçmiş yıllarda onlar da bir balıkçı teknesinin tayfalarıydılar.Herkes gibi sezon sonunda paylarını alıyorlardı,ancak hayalleri öyle büyüktü ki aldıkları paylarla bunların gerçekleşmesi söz konusu bile olamazdı.İşte bu nedenle sık sık tekne değiştirmeleri, sonunda onları işsiz bıraktı.Bazen birkaç günlüğüne balığa çıkabiliyorlarsa da sonuç, geçmiş senelerden çok daha kötüydü.Oysa pek çoğu, yıllarca kendisinin reisi olacağı yeni bir takım düzebilmenin düşünü kurmuştu ama, yoksulluk bırakmıyordu yakalarını.İlçedeki bankaya da müracaat edilmişti kredi için,fakat açılacak kredi karşılığı istenilen teminatı bulabilmek mümkün değildi.Bazıları kaderlerine razı olup denize olan tutkularını erteleyerek yerin yüzlerce metre altında balıkçılık hayalleri kurarak kömür çıkartmağa gitmiş,bazıları ise inatla balıkçı barınağında son tekne denize açılıncaya kadar beklemeyi yeğlemişti.Günün birinde mutlaka onlarında bir tekneleri olacaktı ama ne zaman?İşte bunun cevabını verebilmek onlar için çok ama çok güçtü.
Bunların haricinde birisi daha vardı ki onun kaderi hiç birine benzemiyordu.Ümitlerini tam gerçekleştireceğine inandığı anda herşey tersine dönmüş durumu, onlardan çok daha beter olmuştu.İşte Mustafa’nın öyküsü böyle başlamıştı.
Çalışanları, mendirek duvarının dibine çökerek saatlerce bıkmadan izleyen Mustafa ,son tekne de denize açılınca mendireğin üstündeki her zamanki yerine çıkıp oturdu Gömlek cebinden bir sigara çıkarıp yaktı derin, derin birkaç nefes çektikten sonra karanlığın içindeki tekneleri görebilmek gayretiyle lacivert sulara dikti gözlerini. Teknelerin makine sesleriyle tatmin olmuyordu,mutlaka onları görebilmeli, o an için teknenin içinde yaşananlara ortak olmalıydı.Ama boşuna,boşuna bir uğraş veriyordu,çünkü onları görebilmenin mümkün olmadığını o da biliyordu,fakat içindeki belki yi atabilmesi olanaksızdı.
Mustafa, fakir bir ailenin ikinci çocuğuydu.Babası bu küçük ilçede ayakkabı tamirciliği yaparak ailesine bakmağa çalışıyor,annesi de bazen zengin ailelerin ev işlerine giderek aile bütçesine katkıda bulunuyordu.Kendisinden beş yaş büyük olan ağabeyi ilkokulu bitirdikten sonra uzun süre demirci çıraklığı yapmış daha sonra madende çalışmaya başlamıştı.Mustafa’nın tek aşkı denizdi, onsuz bir yaşamı hayal bile edemiyordu.Bu nedenle ilkokul bitince tüm günlerini deniz kenarında geçirir oldu..Babasının ısrarı ile girdiği berber çıraklığına sadece bir hafta dayanabilmişti.Çünkü onun hayali berber olmak değil,kendi alamanası ile namlı bir balıkçı olup anne ve babasını bu yoksul yaşamdan kurtarmaktı.Yıllar bu hayallerle geçti.17 yaşında büyük bir balıkçı teknesine tayfa oldu.Dört yıl yılmadan ve bıkmadan bu teknede çalıştı hemen, hemen balıkçılığının tüm inceliklerini öğrendi.Artık kendisi de bir balıkçı teknesinin reisliğini yapabilecek düzeye gelmişti..Çalıştığının son iki yılı geçmiş yıllara oranla daha bereketli geçtiğinden payına düşen para hiçte fena değildi.Her zamanki gibi, geleceğe hazırlık yapabilmek amacıyla parasının tamamını yine babasına verdi.Askerlik dönüşü tek bildiği ve sevdiği işi yapmaktan başka umarı olmadığından dört pay hesabı ile küçük bir tekneye reis oldu.Reis olma hayali gerçekleşmişti ama yine pay hesabı çalışacaktı,yani arzuladığı tekneye sahip olamamıştı.Ancak bir sezon çalışabilmişti bu teknede,tekne sahibi ile pay bölüşümü yüzünden kavga edince işi bıraktı.
Mümkünü yoktu mutlaka bir tekne alması gerekiyordu.Babasında biriktirdiği para ile ancak 6,- 6,5m.büyüklüğünde 10 hp.motor gücünde bir tekne alabiliyordu.Günlerce düşündü en sonunda tekneyi almağa karar verdi, zaman içerisinde büyütürüm diyordu.Nihayet küçükte olsa onunda bir teknesi olmuştu.Harç borç birde voli ağı alıp tekneye koyduktan sonra bulduğu üç tayfa ile balıkçılığa başladı.İşleri hiçte fena değildi,gündüz çapara balıkçılığı geceleri de ağ balıkçılığı yapıyordu.Böyle giderse iki üç yıl sonra hayaline kavuşabilirdi.Bu heyecanla gece gündüz demeden çalışıyordu.
Bir balık dönüşü,teknesini yapılmakta olan balıkçı barınağında büyük bir taşa bağlayarak demirledi.Akşam üstü çıkan karayel gittikçe hızını arttırdığı için gece balıkçılığı olmayacaktı.Bir müddet sağda solda oyalandıktan sonra eve gitti.Gecenin ilerleyen saatlerinde evin kapısı kırılacakmış gibi vuruluyordu,kapı sesine önce annesi sonra da Mustafa kalkmıştı.Dışarıda öyle bir fırtına vardı ki kapıyı bile zor açtı.Gelen arkadaşı ile kısa bir konuşma geçti aralarında, telaşla yukarı çıkıp giyindi.Askıdan yağmurluğunu sırtına alıp sokağa fırladı.Arkadaşı ile beraber fırtınaya karşı yürümeğe çalışıyorlardı.Fakat adım atmanın bile güç olduğu bu ortama birde sağnak yağmur eklenince 700-800 metrelik yolu 15 dakikada alabilmişlerdi.Gecenin sabaha yakın bu saatinde sahilde büyük bir kalabalık toplanmıştı.Herkes bir şeyler söylüyordu ama fırtınanın etkisiyle söylenenleri anlamak mümkün değildi.Aslında söylenenler Mustafa’yı hiçmi hiç ilgilendirmiyordu.O sadece kayığının derdine düşmüştü. Yaklaşabildiğince yaklaştı kıyıya, daha ileri gitmesine, sandal çekek yerine kadar gelen ve buradan yola çıkan dev dalgalar engelliyordu.Yapımı devam eden balıkçı barınağına baktığında köpüren denizden başka hiçbir şey görünmüyordu. Mendireğe dökülen tonlarca ağırlığındaki büyük kayalardan eser yoktu, yaklaşık 250 metre uzunluğundaki mendirek sanki hiç yapılmamıştı.O an bir ateş düştü yüreğine ,büyük bir olasılıkla teknesi batmıştı, ümitleri ve geleceği ile birlikte denizin dibinde yatıyordu.İnşallah böyledir diye düşündü.Hiç olmazsa fırtına durduğunda çıkartıp tamirini ve bakımını yapabilirdi.Ya azgın dalgalar tekneyi önüne katıp taştan taşa vurup parçaladı ise.Bu olasılığı düşünmek bir yana aklına getirmek bile istemiyordu.Çünkü o tekne tüm yaşamı, hayalleri ve tek ümidiydi.Onu elde edebilmek için yıllarca el kapılarında ölesiye çalışmış,aşağılanmaya horlanmaya ve küfürlere hiç sesini çıkartmamış hayalleri için hep sabretmişti.
Korkunç dalgalar tüm ümitlerini götürdüğü gibi tüm dünyasını da karartmıştı.Her şey bitmişti onun için.Dikildiği yerden boş gözlerle devamlı bir noktaya bakıyordu.Sağnak yağmur ve fırtına umurunda bile değildi,çünkü içinde kopan fırtınanın tarifi mümkün değildi.Boğulacak gibi oluyordu.Haykırmak bağırmak yaşadıklarına isyan etmek istiyordu ama hepsi boştu.Dikildiği yere kadar gelen ölü dalgalardan kasıklarına kadar ıslandığı halde umursamıyordu bile,sanki bacakları kendisine ait değildi.Bir müddet sonra omuzuna dokunan el ile kendisine geldi.Bu el teknedeki tayfalarından Adem’e aitti.Adem sessizce Mustafa’nın koluna girdi,ölü dalgaların ulaşamadığı yere kadar gerilediler.Sessizliği Adem bozdu ;
-Belki sadece batmıştır,fazla hasar yoktur be reis, diyebildi.Tüm konuşma bu cümle ile bitmişti.
Şafak söküyordu ama fırtınanın dineceği yoktu.Sanki Mustafa’nın teknesinin parçalanmamış kısımlarını da kırmak dökmek istiyordu.Mustafa yavaşça oturduğu yerden kalktı arada bir arkasına baka baka sahilden ayrıldı,hiçbir yere uğramadan doğruca eve gitti.Tam iki gün sokağa dahi çıkmadığı gibi merak edip ziyaretine gelenlerle bile görüşmedi.Üçüncü gün sabahı erkenden çıktı.Doğruca sahile indi,fırtına dinmişti fakat mendirekten eser yoktu.Teknesini demirlediği yeri bile tahminde zorlandı.Kıyıdaki kayıklardan birini çözdü kürek çekerek teknesini demirlediği yere geldi.Çok dikkatli bakmasına rağmen tek gördüğü ,suyun dibindeki, fırtınadan yuvarlanmış mendireğin devasa kayalarıydı.Günlerce ayni yeri defalarca aradığı halde teknesiyle ilgili en ufak bir bulguya dahi rastlayamadı.
Fırtınadan 10-12 gün sonra bir arkadaşı “mendireğin içinde voli ağının mantar yakasının su üstüne çıktığını”bildirdi.Bu ağ onun ağı olabilirdi.Arkadaşı ile birlikte kayıkla voli ağının bulunduğu yere gittiler.Mustafa mantar yakayı tutup çektiğinde sadece birkaç kulaç kadar gelebildi.Tüm çabalarına rağmen ağı çekmek mümkün görünmüyordu.Ağın su içindeki kısmını gözü ile takip edip baktığında görünen üst üste yığılmış kocaman kayalar ve altında Mustafa’nın volisi.Olduğu yere çöktü başını ellerinin arasına aldı ve hıçkıra hıçkıra,bağıra bağıra ağlamağa başladı.Arkadaşının teselli etme gayreti boşunaydı.
O günden sonra Mustafa,annesi babası dahil hiç kimse ile konuşmadı.Her gün sahile inerek bir kenara oturup saatlerce denize bakıyordu.Sanki bir şeyler bekler gibi bir hali vardı.Bir gün bir mucize olacak,dalgaların yuttuğu teknesi yine dalgalarla geri dönecekti.
Balıkçı barınağının yapımı bittiğinde yılın 365 günü Mustafa’nın mekanı olmuştu.Tüm gününü mendirekte oturup gelen giden tekneleri seyrederek geçiriyordu.Balıkçı arkadaşlarının tüm ısrarlarına rağmen bir gün bile balığa çıkmadığı gibi tek kelime bile konuşmuyordu.Çünkü ümidinin bittiği yerde tüm yaşamla ilişkisini kesmişti.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home