deredentepeden

23 Nisan 2007

UMUDUN BİTTİĞİ AN (1)

Kasabanın balıkçılarına parasal yönden zarar veren büyük fırtına geçeli yaklaşık dört yıl olmuştu.Tamamen unutulmasa bile, ara sıra kahve sohbetlerinde konuşulduğu oluyorsa da eski heyecanından eser yoktu.Sohbet edenlerin, o günkü izlenimlerinden belleklerinde kalan olayın mizahi yönüydü.Oysa,fırtınanın ilk yıllarında “O gün”bir milat olmuştu sanki.Herhangi bir oluşum anlatılacağında Fırtına dan önce veya fırtına dan sonra diye gün belirtilirdi.Kasabaya yeni gelenlere tüm fırtına gecesi baştan sona en ince ayrıntılarına kadar anlatılır ve bu konuda yorumlar yapılırdı.Üzerinden zaman geçtikçe herşey gibi o da unutuldu gitti.

Fakat ,fırtınayı her an için belleklerde tazeleyen bir Mustafa faktörü vardı.Kasabada kim Mustafa’yı görse ister istemez o geceyi anımsıyordu.

Mustafa o günden beri hiçbir işin ucundan tutmadığı gibi fırtına gününde ki yaşamına aynen devam ediyordu,tabi buna yaşamak denirse .Yağmur,çamur demeden hergün barınağa geliyor ve en son balıkçı teknesi barınağa girinceye kadar mendireğin üstünde bekliyordu.

Bakımsızlıktan yuvasına çökmüş mavi gözlerinin etrafında siyah halkalar oluşmuş,yıllardır berber koltuğu görmeyen saçları neredeyse beline kadar uzamış,sakalları ise göbeğini bulmuştu.Bakımsızlık ve kirden birbirine karışan yapış yapış olmuş saç ve sakalından yüzünde sadece elmacık kemikleri ile burnu görünüyordu.Bıyıklarının tamamen kapattığı ağzını bile görmek mümkün değildi.Sırtında,hiç çıkartmadığı eski asker kaputu benzeri paltosunun etek kenarları lime lime olmuş, yaka ve kol ağızları ise kirden renk değiştirmişti.Önünden iki düğmesi kopmuş pantolonu ve çorapsız ayağına giydiği kara lastikleri kıyafetini tamamlıyordu.Tek aksesuarı ise başındaki şapkasıydı.Yine kimseyle konuşmuyor ve yine arkadaşlarının balığa çıkma teklifleri havada kalıyordu.Bazen balık dönüşü teknelerden verilen balıkların bile yüzüne bakmıyordu.Barınağa her gelişinde mendirekteki yerine çıkmadan,teknesinin demirli olduğu yere takılıyordu gözleri.Boş ve anlamsız bakışlarla dakikalarca bıkıp usanmadan bakıp,ara sıra başını iki tarafa sallayarak mendirekteki yerine gidiyordu.Fakat eskisi gibi kimse yadırgamıyor ve umursamıyordu bu hareketlerinden dolayı Mustafa’yı.Sadece anası ve babası,birde eski halini çok iyi bilen arkadaşları vahsınıyorlardı. Gerçek Mustafa tabi ki bu değildi.İri mavi gözler,dalgalı kestane rengi saçlar,düzgün bir ağız burun ve sırım gibi bir vücutla yakışıklı bir delikanlıydı.Halbuki şimdi öyle mi ya....

Ailesi birkaç kez doktora götürdükleri halde hiçbir olumlu gelişme olmadı.Tavsiye üzerine yakın çevrede bulunan hocalara da götürüldü,çeşitli muskalar yazıldı,dualar okundu fakat yine de eski hamam,eski tas,değişen hiçbir şey yoktu.Peki sonu ne olacaktı,bu işin birde yaşlılığı vardı.Hernekadar şimdilik annesi babası bakmağa çalışıyorlarsa da gelecekte onlar bu hayattan göçtüklerinde ne olacaktı,kim bakacaktı Mustafa’ya geçimini kim sağlayacaktı.Annesinin, geceleri uykusunu kaçıran ,tedirgin eden üzen tek konu bu idi.Ara sıra kocası ile dertleşip çözüm aramalarına rağmen hiçbir sonuca ulaşamıyorlardı.Acaba Mustafa’da annesinin bu durumunu görüp kendi geleceğini düşünüyormuydu? Tabi ki düşünüyordu o da biliyordu ki bu şekilde yaşamanın sonu yoktu.Çok sıkıldığı zamanlarda ölümü kurtuluş olarak seçmek istemiş lakin cesaret edememişti.Hayatla olan bağlarını bir parça olsun yenileyebilseydi her şeyin değişeceğini düzeleceğini bildiği halde,yüreğinde sürekli ağlayan hüzünlü çocuğu susturamadığı için yaşamına dört elle sarılamıyordu.Oysa o çocuğa hükmedebilse veya hükmetse her şey düzelecekti.Ayrıca tüm yaşamını kötü kaderine bağlamış ve bunun ne yaparsa yapsın hiç değişmiyeceğine inandırmıştı kendini.Bunun için hiçbir çaba gösterme gereği duymuyordu.

Fakat son üç aydır,azda olsa hareketlerinde bazı değişiklikler gözleniyordu.Örneğin;ilçeye Pazar kurulan Çarşamba günleri barınağa gitmiyor,Pazar yerinin girişi sayılabilecek bir yerde cami duvarının dibine oturuyor,pazar dağılıncaya kadar gelen geçeni seyrediyordu.Arada kendisine laf atanları cevaplamasa bile gülerek karşılık veriyordu.Bu değişikliğin sebebi neydi,herkes kendine göre bazı cevaplar buluyorsa da sonunda bulduğu cevaptan kendisi bile tatmin olmuyordu.Ve bir gün,gören herkesi şaşırtan bir olay daha gerçekleşti.Mustafa’nın ,yıllardır kesmediği ve kirden birbirine yapışmış saç ve sakalından eser yoktu.Yüzü gözü meydana çıkmış,giysileri eski olmasına rağmen bir adam kılığına girmişti.Yanından geçen herkese gülerek başı ile selam veriyordu.Görenler bu durumu hiç te hayıra yormuyor,”Sonunda kafayı yedi zavallı”diyorlardı.Fakat Mustafa’nın gerçekten de öyle bir hali yoktu.Şimdi, kasaba halkı daha da meraklanır olmuştu Mustafa’daki gelişmelere.Sebep neydi böyle olmasına ,oysa 4 yıldır yaşama tamamen küsmüş bir kişiyi geriye döndüren sebep ne olabilirdi ki.Gerçi yaşama dönmesine tanıyan tanımayan herkes sevinmişti ama sebep neydi.....Mahalle komşuları sürekli anasını şıkıştırıyorlardı “nerede buldun bunun çaresini”diye.Kadın ne kadar haberim yok dediyse de kimseyi inandıramıyordu.Bu sorulardan çok sıkılan kadın,oğlunun tekrar yaşama dönmesine bile doyasıya sevinemiyordu.Ve bir gün asılsız bir senaryo üreterek “rüyasında aksakallı bir dede gördüğünü,onun önerisi ile guz yakadaki bir çeşmeden su aldığını ve bu suyu Yukarıbelen köyündeki hocaya okutup 7 gün süreyle Mustafa’ya içirdiğini sonunda da Mustafa’nın düzeldiği”yalanını söyledi.Bu haber ağızdan ağıza dolaştı,çeşmenin ünü kasabayı aştığı gibi tüm yakın çevreye de yayılmış oldu.Artık her derde deva olan bu çeşmenin suyundan almak için millet kuyruğa giriyordu.Mustafa’nın iyileşme sebebi yalan da olsa öğrenilince kasaba halkı epeyce rahatlamıştı.

İlçenin ileri gelen esnafları kendi aralarında toplanıp Mustafa’nın iyileşmesi şerefine onu tepeden tırnağa donatmak için harekete geçtiler.Elbiseler alındı iç çamaşırları çorapları ve ayakkabısı tamamen yenilendi.Ve bir Çarşamba günü Mustafa bunların hepsini giyip pazarın yolunu tuttu.Her zaman oturduğu cami duvarının dibine geldi,fakat bu defa yeni giysileriyle yere oturmadı kahveden aldığı sandalyeye kurulup gelen geçeni seyre koyuldu.Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra yanına arkadaşlarından Halit geldi,bir müddet bakıştılar daha sonra Halit “gel benimle” dercesine koluna girdi,Mustafa gitmemek için biraz olmazlandı ise de fazlaca ısrarcı olmadı.Hiç konuşmadan ilçedeki tek restoranın kapısından içeri girip bir masaya oturdular.Halit gelen garsona gerekli siparişleri verdi,ilk kadehler yudumlanırken Halit “anlat bakalım şu dört yılı ve son gelişmeleri, neler oluyor neydi o hallerin”dedi.Mustafa masaya diktiği gözlerini yavaşça kaldırıp,yıllardır ilk defa ağzını açtı ve “bana geçmişi sorma,çünkü olanların sebebini ben de bilmiyorum,fakat bugünü sorarsan onu anlatabilirim”dedi.Halit’in içini bir sevinç kapladı,dört yıldan beri kimseyle konuşmayan Mustafa ilk defa onunla konuşuyor ve Mustafa’daki değişikliği ilk olarak kendisi dinleyip öğrenecekti.Mustafa,aylardan beri kendisinde büyük değişik yapan olayı birileriyle paylaşmak için can atıyordu,fakat başta annesi olmak üzere, dört yıldır, konuşmadığını bilenler sormağa cesaret edememişlerdi.

Mustafa kadehinden bir yudum daha aldıktan sonra,bu konuşmanın aralarında kalacağına dair Halit’ten söz alıp başladı anlatmağa;”Üç buçuk ay önce bir Çarşamba günü,herzamanki gibi limana gitmek üzere evden çıktım.Pazar yerinden geçerken kimin nesi olduğunu ve ismini bile dahi bilmediğim bir kadın gördüm,dikkatlice bakınca parmağında yüzüğü olmadığını farkettim,demek ki evli değildi.İçimde bir kıpırtı oldu,heyecanlanmıştım,yüreğime ılık ılık bir şeyler akıyordu,içimdeki durmadan ağlayan çocuğun sesi de keşilmişti,ne oluyordu bana, daha ilk defa gördüğüm bir insan beni neden bukadar etkilemişti.Ve ondan sonra her hafta onu görebilmek ümidiyle pazara gidip bekledim.Göremediğim haftalar gerçekten çok üzülüyor ve özlüyordum.Fakat içinde bulunduğum durumu da biliyordum,bu şartlar altında onun dikkatini çekebilmem mümkün değildi, Mutlaka bir şeyler yapmam gerekiyordu.Ne yapabilirdim ki?Herkes bana deli gözüyle bakıyordu,bu bakışı değiştirebilmem mümkünmüydü.Eğer bu duygu, karşılıksız da olsa AŞK ise bu “deli” imajımı silmem gerekiyordu ama nasıl?..Günlerce düşündüm ve sonunda traş olmakla başladım işe,işte sonunda şimdiki gibi karşındayım ve ilk defa seninle konuşuyorum.Şu an için bir başkasına da anlatmam mümkün değil çünkü,hiçbir işin ucundan tutmuş değilim ve yıllarca yaşadığım o sorumsuz hayatın etkisini biranda üzerimden atabilmem olanaksız.Zaman içerisinde kurtulacağımı biliyorum amma bu ne kadar sürecek, onu kestirebilmeyi çok isterdim fakat içinde bulunduğum psikolojik ortamda bu çok zor.” Anlatılanları sessice dinleyen Halit “Peki ne yapmayı düşünüyorsun,mutlaka aklından geçen bir şeyler vardır.Hem sonra şu kızı bende merak ettim uygun bir zamanda bana gösterebilirmisin?belki benim bir tanıdığım olabilir”dedi.Aralarında ki sohbet geç vakte kadar devam etti.Birbirlerine veda ederek ayrıldıklarında saat gecenin 1 i olmuştu.Mustafa eve geldiğinde anasının yatmadığını görünce biraz da onunla konuştu, geçmişten ve gelecekten hiç bahsetmediler,sanki o olanlar hiç yaşanmamıştı.

Sabahleyin sahile indiğinde Hasan reis karşıladı kendisini.Ayaküstü birkaç kelime konuştuktan sonra kahveye gittiler.Çaylar yudumlanırken dereden tepeden bir sohbet başladı aralarında.Hiç birisi ve bilhassa Hasan reis geçmişten bahsetmemeye özen gösteriyordu.Reisin amacı Mustafa’ya yardımcı olabilmekti,çünkü Mustafa’nın kalitesini iyi biliyordu.Bir ara “benimle çalışırmısın Mustafa”deyiverdi,Mustafa reisin gözlerinin içine bakarak ve heyecanla”ciddimisin reis “dedi.O gece Hasan reisin 16 metrelik teknesinin kulesinde iki kişi vardı.Bunlardan birinin heyacandan ve sevinçten neredeyse kalbi duracak gibiydi.Tabi ki bu Mustafa’dan başkası değildi.On onbeş gün bu böyle devam etti.Yine bir gün teknenin kamarasında sohbet ederlerken Hasan reis;”Mustafa görüyorsun ben 60 yaşına geldim,deniz artık beni eziyor, ayrıca geceleri romatizma ağrılarından gözüme uyku girmiyor,ben biraz dinlenmek istiyorum,kasabada da bu işi senin kadar iyi bilen birileri varsa da hiç birine senin kadar güvenmem.Beni biraz dinlendirirmisin?arada ben sana yine yardımcı olabilirim”diye bir teklif sundu.Mustafa ilk anda şaşırdı,ne diyeceğini bilemedi heyecandan dili damağı kurumuştu.Titreyen bir sesle “Hasan abi,çok sağol fakat ben yıllardır bu işten ayrı kaldım,sende çok iyi biliyorsun ki,deniz hata affetmez.Ayrıca bana teslim edeceğin malının değeri ise benim kaldıramıyacağım büyüklükte,bu sorumluluğa şimdilik girebileceğimi sanmıyorum.”dedi.Fakat Hasan reis pes edecek gibi görünmüyordu,sonunda da Mustafa’ya bu işi kabul ettirdi.

Bu anlaşma kasabaya çabucak yayıldı,yayıldı ama ,Başta Hasan reisin aile efradı olmak üzere bir çok kişinin karşı çıkmasına rağmen değişen hiçbir şey olmadı.Ve bir akşam üstü Mustafa heyecan,korku ve telaştan bacakları titreye tıtreye iskeleden yürüyerek tekneye çıktı,teknedekilere selam verip kuleye ulaştığında eli,ayağı buz gibi olmuş, ayaklarının titremesine bir türlü mani olamıyordu.Bir yudum su içti,herşey çok iyi olacak diye geçirdi içinden.Başını cevirip komut bekleyen tayfalara “Herşey hazırmı uşaklar demir alıyoruz ha”dedi.Aşağıdan tamam cevabını alınca titreyen parmakları kontak anahtarını çevirirken avazı çıktığınca RASGELE ALLAH UTANDIRMASIN diyebildi.

Yücel SULAR

1 Comments:

At 2:07 ÖÖ, Blogger nu'n said...

çok uzun ara oldu ama yücel baba. ne zaman gelecek yeni yazılar?

 

Yorum Gönder

<< Home

eXTReMe Tracker