deredentepeden

30 Kasım 2007

KRAL BALIĞIN İNTİHARI (2)

Bazı dalları,gölet sularının üzerine düşen yaşlı söğüdün köklerinin altındaki boşlukta her sabahki gibi yine hareketlilik başlamıştı.

Gölete bırakıldığı günden beri,yaşamını ihtiyar söğüdün kökleri altındaki bu boşlukta sürdüren,göletin,en yaşlı,en büyük,en kilolu balığı sabah kahvaltısına çıkmağa hazırlanıyordu.21 yıldır hiç değişmeyen bu yaşam biçiminden bıkmasına rağmen yapacak başkaca hiçbir umarı yoktu.Artık göletin her yerini,her taşını,her kovuğunu ezbere biliyordu.

Halbuki yumurtadan çıktıktan sonra,sekiz ay gibi kısa bir süre yaşadığı ırmak hiç te öyle değildi.Her ne kadar bebekliği orada geçmişse de,annesi ve kardeşleriyle yaptıkları geziler ve gördükleri yerler yıllar yılı belleğinden silinemiyordu.İşte bu günlerin birinde tepelerine,o güne kadar hiç görmedikleri bir şey indi,anneleri daha deneyimli olduğundan,bu tepelerine inen nesneden kaçarak kurtulmayı becermişti.Bu,küçük küçük gözlerle örülmüş nesne şimdi her taraflarını çepeçevre sardığından kurtulmak için verdikleri emek tamamen boşa çıkıyordu.

O nesne ile birlikte sudan çıkarıldıkları zaman,apayrı bir dünya gördüler fakat her nedense yaşamları zorlanıyor gibiydi.Nesnenin içerisine uzanan bir el onları oradan alıp yine bir suyun içine bıraktı.Fakat bu su, bildiği ırmak gibi geniş değildi ve bu daracık yerde yüzlerce arkadaşı ile beraber kalmak zorundaydı.

Homur homur homurdanan bir gürültü eşliğinde bilinmeyen istikamete doğru yaptıkları yolculuk homurtunun susması ile birlikte son buldu.İki kişi birer sapından tuttuğu balık dolu büyük varille baraj göletinin kıyısına geldiler ve su ile birlikte balık dolu varili gölete boşalttılar.Gölete inen balıklar önce şaşkın şaşkın etraflarına bakındılar,burası yuvalarının olduğu ırmak değildi ama,yinede büyük bir su birikintisiydi.Göletin eski sakinleri,yeni gelenleri meraklı gözlerle bir müddet izledikten sonra,bazıları,onları yem zannedip saldırmak istedi.Bu arada,küçük balık etrafına topladığı 30-40 balıktan meydana gelen ekibin başına geçerek hem yeni yerlerini keşfetmek hemde barınacak bir yer bulabilmek için araştırmaya giriştiler.Bir süre sonra ,epeyce loş bir ortamın içinde olduklarının farkına vardılar,kendilerinden başka balıklar da vardı burada.Fakat bu karanlık yer sanki atıldıkları yerin sonu gibiydi.Küçük balık, grubundan ayrılıp daha aydınlık sulara doğru yüzmeğe başladı.İki metre gitmişti ki kendini yine aydınlık sularda buldu.Demek ki o loş ve karanlık yer kendileri için barınak olabilecek nitelikte bir yerdi.Hemen geriye,karanlığın içine dönerek arkadaşları ile birlikte o loş mekanın kendilerine göre en iyi yerini barınak olarak seçtiler.

İşte 21 yıldır bu barınakta,bu yaşlı söğüdün köklerinin altında yaşamını sürdürerek bu günlere gelmişti.Oysa beraber geldiği arkadaşları geldiklerinden bir müddet sonra birer ikişer kayboluyor ve hiç geri dönen olmuyordu.İlk zamanlar bu kaybolmalara hiç anlam veremedi,fakat daha sonra onları bekleyen bir sürü amansız tuzaklar olduğunu öğrendi.Çoğu kez arkadaşlarından bazıları gözünün önünde,bu tuzakların kurbanı olmuşlardı.Ara sıra kendisinin de bu tür tuzaklara düştüğü olmuşsa da biraz şansı birazda akıllılığı sayesinde kurtulmayı becermesine rağmen halen izlerini taşıdığı yaralar kötü anı olarak belleğinde kalmıştı.Bu nedenle beslenme konusunda çok seçici olmuş,uzun yıllardan beri ne kadar çekici olursa olsun tanımadığı maddelere burnunu bile sürmemişti.Yosunumsu bitkiler,göletin dip kayalarında ve kumluk bölgelerde oluşan midyeler ve küçük balıklarla beslenme sorununu çözüyordu.İşte,bu dikkati sonucu bu kadar uzun süre yaşamını sürdürebilmişti.

Gölette yaşayan tüm balıklar ve canlılar bu yaşlı balığı tanıdıkları gibi ona sınırsız bir saygı gösteriyorlar ve hemen her konuda hareketlerini örnek alıyorlardı.Ayrıca göletteki tüm canlılar onu rahatsız etmemek uğruna uygun olduğu halde barınağa dahi girmiyorlardı.

İşte sabahın bu erken saatinde yaşlı söğüdün kökleri altındaki devinim Kral balığın yeme çıkma hazırlığından başka bir şey değildi.Biraz sonra,iri cüssesi ile salına salına yuvasından çıkan kral,mağrur bir ifade ile etrafındaki irili ufaklı balıklara baktı,çoğu ile göz göze geldi,biraz daha küçük balılar ona yem olmamak için sağa sola kaçıştılar.Yine edalı bir tavırla hareket ederek yem aramağa başladı.Kenardaki yosunumsu bitkilerden bir parça,taşlara yapışmış midyelerden de bir iki tane kırıp yedi,fakat bu gün daha değişik tatlar arzu ettiği için sürekli arayış içindeydi.Arkasındaki balık sürüsü kralın korumasıymış gibi hep peşinden geliyor ve her yaptığı hareketi dikkatle izliyorlardı.

Göletin derinliklerinde bir parlaklık ilişti gözüne,yavaş yavaş o parlaklığa doğru indi,yaklaştığında,parlak oval bir cisim gördü.,biraz daha sokulup parlak cisme burnu ile dokundu,çok sert bir madde olan bu cismin yiyecek olması mümkün değildi.Yalnız parlak cisme dokunduğunda onunla beraber hareket eden dört köşe bir cismi farketti,ayrıca,bu yeni gördüğü nesneden ara sıra,kabarcıklarla birlikte minik minik parçalar uçuşuyordu,tüm tedbiri bir yana bırakıp biraz daha dibe inerek burnu ile o cismi kontrol etti,Dokunmasıyle birlikte cisimden ayrılan küçük parçacıkları ağzına aldığında tüm damağına nefis bir tat yayıldı.Hiç düşünmeden o cismin tamamını bir lokmada ağzına alıverdi,fakat damağında hissettiği acını sebebini anlayamamıştı ki,sanki bir kuvvet yemi ağzından almak istercesine çekiştiriyordu.Bu çekiştirme anında alt dudağının kıkırdak kısmında ve sol solungacına yakın bir bölgede de acı hissetmeye başladı.İşte o zaman tuzağa düştüğünü anlamıştı,ama tabi ki iş işten geçmişti.Yavaş yavaş yukarıya çekildiğini farketti,bir an karşı koymak istedi,fakat ağzındaki acı buna mani oluyordu.Onun için herşey bitmişti artık,o da diğer arkadaşları gibi gölete ve yaşama veda ediyordu.Ancak bu bukadar kolay olmamalı her şeye rağmen mücadeleyi elden bırakmamalıydı.Tüm yüzgeçlerini açarak yukarı doğru çekilmeye karşı koymaya çalıştı,biraz başarılı olduysa da tam anlamıyla karşı koyamıyordu.Kendini yukarı çeken gücün biraz azalmasını fırsat bilip hızla derinlere doğru dalıyorsa da akabinde yine yukarı çekilme işlemi devamına engel olamıyordu.Verdiği mücadelenin ölüm kalım mücadelesi olduğunu bildiği için bu tuzaktan bir şekilde mutlaka kurtulmalıydı.Ağzındaki acıyan yerlerde kanama başlamıştı,kanı görünce biraz daha karamsarlığa düştü,fakat daha da hırslandı.Bu güne kadarki tüm deneyimlerini ortaya koymaya hazırdı.Yukarıya doğru çekime karşı koymak için neler biliyorsa hepsini uyguluyordu.Yuvasına kadar gidebilseydi kendisini çeken nesneyi söğüt ağacının köklerine dolayıp o şekilde kurtulmayı deneyebilirdi ama şu an için bu imkansız görünüyordu.Onu takip eden balıklar,meraklı ve birazda üzüntülü gözlerle olanları izliyorlar,sanki yardım edememenin acısını hissediyorlardı.Verdiği mücadeleden epeyce yorulan kral yavaş yavaş kaderine razı olmaya başladı.Kendini çeken gücün etkisine pek fazla karşı koyamıyordu.Suyun yüzüne iyice yaklaşmış , sırt yüzgeçleri suyun dışına çıkmış,sahile ise 40-50 metre mesafe kalmıştı.Her şey bitiyordu artık,21 senelik yaşamı biraz sonra sona erecekti.Ufacık bir dikkatsizliği sonucu çok kötü tuzağa düşmüştü.Yenilgiyi bir türlü kabullenemedi.Ve bir ara son gayretle dönmeye çalışarak kocaman kuyruğunu suya vurup dalışa geçti.Yarasının tüm acısına ve kanamasına rağmen hızla dibe doğru gidiyordu.Bu arada baraj duvarının önündeki iki kaya gözüne ilişti.Onlara ulaşabilirse kurtulabilirdi,son bir gayretle,birbirlerine yapışık gibi duran kayaların arkasına attı kendini ve hemen iki kayanın altındaki çok dar bir yere solungaçlarına kadar başını soktu,hiçbir şekilde başını çıkarmayacaktı.Kendisini zorlayan gücün bir iki hamlesini, tüm ıstırabına rağmen boşa çıkardıktan sonra birden bire ağzı genişleyiverdi sanki.Kanayan yerleri de eskisi gibi acımıyordu.Sadece alt çenesinin bir kenarında boşluk hissetti,birde,sanki ağzının içinden sarkan bir bıyığı meydana gelmişti.Evet kurtulmuştu ama kanama halen devam ediyordu.Olduğu yerde bir müddet daha bekledi,tehlike geçmişti artık şimdi iki kayanın arasına sıkışan başını kurtarması gerekiyordu.Onun için de epeyce mücadele verdi ama sonunda onu da başardı.Yorgun ve yaralı bir şekilde yuvasına doğru yüzmeğe başladı.

Tam iki gün hiçbir şey yemeden ve yuvasından çıkmadan kendine gelmeğe çalıştı.Üçüncü gün sabahı iyice acıkan karnını doyurmak için yuvasından çıktı.Çevresinde toplanan hemcinslerine bile bakmadan midyelere yöneldi,ilk midyeyi ağzına aldığında midyeyi kırmak şöyle dursun tutmakta bile güçlük çekiyordu.Otlara yöneldi,belki onları yiyebilirdi.Ancak damağında oluşan büyük yarık ve ağzından sarkan ince bıyığı nedeniyle ot yemeyi de beceremedi.Tüm yiyebileceği küçük balıktı herhalde.Etrafında dolaşan sürüdeki küçük balıklara saldırdı,ancak onları yakalamaya bile gücü yetmiyordu.Ne olmuştu böyle,tuzaktan zor da olsa kurtulmuştu ama sonuç böyle mi olacaktı.”Bir müddet daha dinlenirsen,iyileşirim” düşüncesiyle yuvasına döndü.

İki gün kalabilmişti yuvasında,çok acıktığı için bir sabah tekrar çıktı ve yine ayni şeyleri denedi ama bir türlü olmuyordu ve bu gidişle de olacağı yoktu.Tuzaktan kurtulmuştu ama bu defa açlıktan ölecekti.Bu şekildeki ölüm, tuzak ölümünden bin beterdi.Çünkü hemcinslerinin gözünde o bir kraldı ve sonsuz saygınlığı vardı.”Açlıktan Öldü”diye anılmasına yüreği elvermiyordu.Keşke tuzaktan hiç kurtulmasaydı.O zaman verdiği mücadele kalırdı,hemcinslerinin belleklerinde.Şimdi ise pisi pisine bir ölüm;Açlık.Tekrar yuvasına döndü,ne yapabileceğini uzun uzun düşündü.Ve ertesi sabah yine mağrur bir şekilde yuvasından çıktı,tüm toplanan balıklara teker teker bakarak göletin derinliklerine doğru yüzmeğe başladı.Bir süre sonra dipte gördüğü parlak cisme yaklaşarak bir hamlede altındaki yemi ağızladı,hiçbir tepki göstermeden,hemcinslerinin hüzünlü bakışları arasında kendini çeken güce teslim oldu.

Dükkanın da oturmuş müşteri bekleyen balıkçının telefonu çalıyordu.Açtığında,telefonun öbür ucunda Motosikletli Balıkçı vardı.”Hemen gölete gel”dedi.Neden olduğunu sormaya bile fırsat kalmadan telefon kapanmıştı.Merakını yenemeyerek arabasına atladığı gibi göletin yolunu tuttu.Motosikletli balıkçıyı yine ayni yerde buldu.Motosikletli balıkçının eliyle işaret ettiği yere baktığında 6-7 kişilik bir topluluk gördü.”Hadi yanlarına gidelim,senin balığı tutmuşlar”diyen motosikletli balıkçı önde,o arkada topluluğun yanına geldiklerinde yerde yatan 32 kiloluk sazanı görünce,bir defa daha küfretti şansına.Balığın yanına sokuldu,alt dudağını ve ağzından sarkan kösteği görünce,onun,kaçırdığı balık olduğuna emin oldu.Balığı yakalayanın “ne oldu abi”sölerine yanıt bile vermeden arabasına binip hızla uzaklaştı.

28 Kasım 2007

KRAL BALIĞIN İNTİHARI (1)

Balıkçı,baraj göletine ulaştığında hava yeni yeni aydınlanıyordu.Arabasının bagajından çıkardığı oltalarına teker teker kontrol etti,noksanlarını tamamladı ve mısır ayçiçeği karışımı küspe yemlerini ek yerlerinden bir birinden ayırıp,uzun bıçağı ile yemlerin iki tarafında çentik açtıktan sonra itina ile oltasına sıkıca bağlayıp yemin alt tarafına doğru sarkmış ve oltanın bedenine 10 cm.lik kösteklerle bağlı iğnelerini düzeltip,kamışındaki makaranın makanizmasını ters yönde iterek kamışın ucandan tutup olanca gücüyle barajın lacivert sularına fırlattığı oltası,ucundaki kurşunun da etkisiyle 100 metreye yakın bir uzaklığa kadar gitmişti.Tüm bu işlemleri diğer oltaları için de tekrarladı.Kamışlarını,daha önce sahile diktiği 20-30 cm.yüksekliğindeki madeni kamışlıklara taktı ve her oltanın alarm zillerini de kamışın üzerinden giden misinaya iliştirdikten sonra berrak baraj suyunda ellerine yıkadı ,bir iki defa da yüzüne su serpti ve ağır adımlarla arabasının bagajına yöneldi.Bagajdan önce bir kilim ve iki minder alıp oturmak için uygun bir yer aradı.Koruluğun kenarındaki meşe ağaçlarının altları tam istediği gibiydi.iki meşe ağacının arasına kilimini serdi,minderleri yerleştirdi ve tekrar arabaya giderek bagajdan iki termos,küçük sepet ve birde naylon poşet alıp geri döndü.Sepetten karısının koyduğu yiyeceklerden kahvaltılık olanları çıkartıp kilimin üzerine serdiği gazetelerin üstüne bıraktı.Poşetten çıkardığı domates,biber ve salatalıkları su ile çalkalayıp naylon tabağa doğradı.Peynirini dilimledi,iri ve zeytinyağın içinde yüzen yeşil zeytinlerin kapağını açtı,gelirken en yakın köyden aldığı sıcacık ekmeğini dilimledi ve termostaki çayından büyük su bardağına koyduktan sonra kahvaltısına başladı.Karısının kahvaltı için yaptığı börekleri daha sonraya sakladı.

Bu arada,uzaktan gelen motosiklet sesi gittikçe yaklaşıyordu.”Yeni bir balıkçı geliyor”dedi,kendi kendine.Sesin geldiği yöne dikkatlice bakınca,toz bulutunun içinden kırmızı bir motosiklet göründü.

Az sonra motosikletli adam yanına gelip durdu,selamlaştılar,balıkçı kahvaltıya buyur etti.Önce biraz nazlandıysa da daha sonra gelip oturdu.Termostan ona da bir çay koydu.Hafiften başlayan sohbet tam koyulaşacaktı ki balıkçının oltalarından birinin alarmı çalmağa başladı.Telaşla oltaya doğru koşturan balıkçı,en baştaki kamışı yerinden çıkartıp yukarıya doğru çekti ve makara ile misinayı sarmağa başladı.Kamışı zorlamadığına göre oltanın ucundaki küçük bir balıktı ve yanılmadığını 10-12 cm.lik sazan balığını dışarıya çıkarttığında anladı.Dikkatlice oltadan çıkarttığı balığı gölete saldı.Geri döndüğünde,motosikletli balıkçı oltalarını hazırlayıp göle atmıştı bile.Kahvaltılıkları toplayıp sepete koyduktan sonra meşe ağacının dibine çektiği minderine oturup bir bardak kendine bir bardakta motosikletli balıkçıya çay koydu,yaktığı sigarasından derin derin birkaç nefes çekip göletin lacivert sularını seyre koyuldu.Hafif hafif esen sabah melteminin kırıştırdığı sulara vuran güneş,sanki su ile dans ediyordu.Çok güzel bir manzara vardı.Yıllar yılı işte bu güzellikler cezbetmişti onu. Şöyle bir düşündü,yaklaşık 15 yıldır amatörce ve kurallara uygun olarak yapıyordu balık avcılığını,tuttuğu balıklardan hafızasına yer edenler geldi gözünün önüne,tatlı sularda yaşayan balık çeşitlerinin pek çoğunu avladığı halde,diğer amatör balıkçıların,ballandıra ballandıra anlattıkları o 15-20 kiloluk yayın ve sazanlardan hiç avlayamamıştı.Bu güne kadar tuttuğu en büyük balık 6 kilo civarındaki yayın balığı idi.Halbuki balık avı ile ilgili kullandığı tüm aparatları en iyisi olduğu halde eksiklik nereden geliyordu.Belki şans diye düşündü.Her nedense bu konudaki şanssızlığını bir türlü yenememişti.Aslında anlatılanların abartılıp abartılmadığını dahi aklına getirmiyordu.

Motosikletli balıkçının ikram ettiği üzümü yerken birdenbire ona dönüp,ne zamandan beri balıkçılık yaptığını sordu.20 sene, cevabını alınca,bugüne kadar avladığı en büyük balığın kaç kilo olduğunu öğrenmek istedi.”10 kiloluk sazan balığı” cevabını alınca, için için kızdı kendine ,şansına küfretti.Hemen konuyu değiştirdi.Aralarındaki sohbet devam etmesine rağmen kendini bir türlü sohbete veremiyordu.Takmıştı kafasını bir kere büyük balığa, neredeyse komplekse girecekti.Bu arada motosikletli balıkçının oltalarından birinin alarmı çaldı,onunla beraber oltaların yanına gittiler,çekilen oltada yaklaşık 1,5 kiloluk aynalı sazan vardı.Balığı oltadan alıp göletin içindeki telden livara koyan motosikletli balıkçı ellerini gölet suyunda yıkayıp,yüzündeki mutlu bir ifadeyle derin bir oh çekti.

Akşam olmak üzereydi.Balıkçı o saate kadar ikisi aynalı sazan olmak üzere 5 tane,yaklaşık birer kiloluk balıklar avlamıştı.Gölette gecelemek konusunda bir türlü karar veremiyordu.Ertesi günü pazardı ve yeteri kadar yiyeceği vardı.En azından birkaç tane daha balık avlayabilirdi.Ancak içine düştüğü ikilemi bir türlü yenip ne yapacağına karar veremiyordu.Gölet çevresindeki diğer balıkçılara baktı,bazıları gitme hazırlığı yapıyorlar,bazıları da çilingir sofrasını kurmuş yavaş yavaş demleniyorlardı.Kararını vermişti o da kalacaktı,cebinden telefonunu çıkartıp karısına gölette kalacağını bildirdi.Eşinin bu haberden memnun olmadığı verdiği “peki” yanıtından belliydi.Akşam yemeği için bir şeyler hazırlamak gerekiyordu.Yakınındaki motosikletli balıkçıya,gece kalıp kalmayacağını sordu.Ondan aldığı “kalacağım” cevabına nedense çok sevindi.Göletin kenarına indi livarı kıyıya çekip içinden bir balık aldı diğerlerini livarla birlikte tekrar gölete saldı.Onu seyre gelen motosikletli balıkçıya arabasında ki salata yapılacak malzemelerin yerini tarif etti,kendisinin balığı temizlerken onunda salata yapmasını istedi.

Bir müddet sonra sofraları hazırdı.Küçük aygaz ocağındaki balık ta kızarınca her şey tamam olacaktı.Sofra gerçekten zengindi.Nefis bir salata,beyaz peynir,böreğin yanı sıra Motosikletli balıkçının getirdiği domates soslu biber,patlıcan,patates kızartmalarına ilaveten güzel olduğu rengi ve kokusundan anlaşılan birde kavun vardı.Nar gibi kızaran balığı naylon tabağa alıp tam ortasından ikiye böldü,yarısını da diğer tabağa koyup onun önüne sürdü.Sonra,termos görevi yapan ve içinde buz da bulunan çantadan çıkardığı küçük rakıdan çay bardaklarına birer kadeh koydu.İşte şimdi herşey tamamdı ve sıcak bir sohbetin eşliğinde yemek başlamıştı.Konu tabi ki balıkçılıktan başka ne olabilirdi ki,çünkü ikisininde hobisi buydu.Balıkçılıkla ilgili uzak ve yakın ne kadar anı varsa hepsi ortaya dökülmüştü.Ara sıra alarmları çalan oltalara bakılıyor,tutulan balıklardan limitlere uyanlar livara uymayanlar ise tekrar gölete salınıyordu.

Vakit hayli ilerlemiş,ikisininde uykusu gelmişti.Birbirlerine iyi geceler dileyip biri arabasının arka koltuğuna,öbürüde uyku tulumunun içine girerek uykuya çekildiler.

Cep telefonunun alarmı çalmağa başladığında saat sabahın 5 ini gösteriyordu.El yordamı ile bulduğu telefonunu susturduktan sonra, bir süre,uyuşan sol ayağını ovdu.Sırtı,omuzları,beli,kolları her tarafı ağrılar içindeydi.Pişman oldu kaldığına,oysa şimdi evindeki sıcacık yatağında rahat rahat uyuyor olacaktı.Güçlükle doğruldu,terliklerini ayağına geçirip arabanın kapısını açarak dışarı çıktı.Bir iki defa gerindi,kollarını bacaklarını hareket ettirdi,bol oksijenli tertemiz hava ile ciğerlerini defalarca doldurup boşalttı.Tembel adımlarla oltalarına doğru yürüdü.Üç oltasına takılan balıklardan ikisini tekrar gölete diğerini ise livara bıraktı.Tüm oltalardaki yemleri değiştirip,sabah ayazı yemiş gölet suyunda ellerini ve yüzünü güzelce yıkayıp arabasına dönerken motosikletli balıkçının yaktığı ateşin üzerine koyduğu çaydanlığı gördü.Hem elleriyle işaret ederek ve hemde “hadi gel” diye kahvaltıya çağıran motosikletli balıkçıya eliyle tamam işareti yapıp arabasındaki kahvaltılıkları alarak sofraya yöneldi.

Odun ateşinde demlenen sabah çayı ile kahvaltı yaparken göletin etrafındaki hareketlilik epeyce artmış,günlerden Pazar olması,balık avı meraklılarını gölete çekmişti.Bazıları oltalarını suya atmış kahvaltısını yapıyor,bazıları ise oltalarını yemleyip atmağa çalışıyorlardı.Balıkçı bir yandan çayını yudumlarken bir yandan da gölün etrafındaki devinimi izleyip motosikletli balıkçı ile laflıyordu.Bir anda kulağına sürekli çalan zil sesi geldi,hemen oltalarına baktı.Ayni sesi duyan motosikletli balıkçı “senin oltalarına balık geldi,ne duruyorsun kalkıp baksana”dedi.Hızlı adımlarla oltalarının yanına gelen balıkçı,kamışın bir tanesinin yuvasından çıkıp yere düştüğünü gördü.Kamışı yakalayıp yukarı kaldırmağa çalıştı,fakat belli bir yerden sonra kaldırması mümkün değildi.Oltasının bir köke takıldığını düşündü canı sıkıldı.Bir iki defa zorladı ama değişen hiçbir şey yoktu.Makineye bir kulaç bile misina saramamıştı.Kopartmaktan başka çare görünmüyordu.Tam bunları düşünürken ,oltada bir hareketlilik ve kamışta aşırı bir zorlama hissetti.Heyecandan tüm bedeni titredi,evet oltasında balık hemde büyük bir balık vardı.Kamışı bırakıp,80 lik misina bedenini yakaladı,bütün gücüyle misinayı asılıyor bir yandan da motosikletli balıkçıya “büyük kepçeyi getir”diye bağırıyordu.Motosikletli balıkçı koşarak kepçeyle birlikte yanına geldi.Balıkçının zorda olduğunu görünce ikisi birden sarıldılar misinaya,fakat çekmekte çok zorlanıyorlardı.Av ile avcı arasında yaşanan bu amansız mücadeleyi şimdilik av yönetiyordu.Avın izin verdiği kadar çekilebilen misina balığın bir hareketi ile eski konumuna dönüveriyordu.Büyük bir mücadele veriliyordu.Heyecandan dili damağı kuruyan balıkçı,sürekli “alalım bunu,alalım bunu”diye ayni sözleri yineliyordu.Etraftan bu mücadeleyi gören bir kaçı da onların yanına gelmiş,her biri çeşitli öneriler sunuyordu.Kimisi,iyice yorun başka türlü alamazsınız,kimiside,çekmeğe devam boşluk vermeyin yoksa kaçırırsınız gibi laflar ediyordu.Neredeyse dizlerine kadar suya giren iki balıkçı da büyük bir uğraş veriyorlardı balığı çıkartmak için.Avuçları ve parmak eklemleri misina çekmakten cayır cayır yanıyordu ama bir türlü sonuca ulaşamıyorlardı.Her ikisininde gömlekleri terden sırılsıklam olmuştu.Birbirlerinin yüzlerine baktılar ve tekrar yüklendiler misinaya.Bu defa sanki daha kolay çekiyorlardı.Bir müddet sonra 50 metre önlerinde suyun yüzünde balığın sırt yüzgeçleri belirdi,çok büyük bir sazandı.Ve artık bu amansız mücadeleyi balıkçı kazanmıştı.Tüm bedeninde bir rahatlık hissetti,heyecan,yerini sevince bırakmıştı ki balık dönerek iri kuyruğunu olanca gücüyle suya vurarak dalışa geçti.İki balıkçı da,çaresiz balığın bu ritmine uymak zorunda kaldılar.Çektikleri misinanın yarıdan fazlası göletin sularının içine doğru gittikten sonra durdu.Tekrar çekmeyi denediler.Bir iki kulaç çekilebilen misina artık gelmiyordu.Biraz daha zorladılar ama boşuna.Bedenin gerginliğini boşlamadan beklemeye başladılar,yaklaşık bir dakika sonra tekrar çekmeğe çalıştılar fakat gayretleri sonuç vermiyordu.Ve aniden misina boşaldı,birbirlerine baktılar,balıkçı sapsarı kesilmişti,misinayı tutan parmakları gevşedi,omuzları düştü neredeyse ağlayacak gibiydi.Yavaşça geriye döndü kenara oturdu,başını iki elinin arasına alıp hüzünlü gözlerle etrafına bakıyordu.Motosikletli balıkçı çektiği oltanın kurşunundan tutmuş iğnelerin halini gösteriyordu balıçıya.İğneleri gören balıkçı bir daha sarsıldı.Çünkü 5 iğneden biri kösteği ile yoktu,bir tanesi dümdüz olmuş,bir tanesi düze yakın açılmış ve ucunda balığın alt dudağından kopma dudak kıkırdağının büyük bir parçası sallanıyor,bir tane oltası da yarıdan kırılmıştı.Etraflarına toplanan balıkçılardan çeşitli yorumlar geliyordu.Kimisi balığın 30-40 kilo olduğunu ,kimisi kalama vermemek gerektiğini söylüyorlarsa da balıkçı bunların hiç birini duyacak halde değildi.Kalktı oltalarını topladı ve savaş meydanında kaybetmiş bir komutan gibi başı öne eğik,üzüntülü bir şekilde arabasına doğru yürümeğe başladı.

eXTReMe Tracker